23 Aralık 2012 Pazar

göğe bakma durağı

İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi aferin tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım

                                               
                                                                       Turgut Uyar



22 Aralık 2012 Cumartesi

çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.

bir takım insanlar var, yok yere dünyayı kendilerine zehir ediyorlar.
bu insanlar, anlamıyorlar ki büründükleri kişilikler, sadece ruhlarını sıkıntıya sokuyor.
hissettiğini söyleyemiyor kişi, söylediğini hissetmeye çalışıyor.
halbuki o da farkında bu durumun.
kabul etmek istemiyor kişi durumu.
neden?
kibir

götüne koyayım ben öyle yaşama şeklinin.
başkalarının oluşturduğu ahlak kurallarıyla,
başkalarının kurduğu bir sanat anlayışıyla
ve
başkalarının değer yargılarıyla yaşıyorsun.

kendini kabul etmek için,
kabul ettirmek için.

çünkü sen kendini sevmiyorsun.
ben de seni sevmiyorum.
çünkü sen yalancı bir itin tekisin.
şimdi siktir git burdan.

"Ben sadece bitmiş şeyler için ağlarım oğlum. İyi kötü ayırt etmem, bana bitmiş şeyler ver yeter, bütün gözyaşlarım senin olsun. İstersen senin için de ağlarım çünkü sen de bitmişsin. İçin geçmiş, ruhun çürümüş."

19 Aralık 2012 Çarşamba

actio est reactio

çok şey birikiyor, çok büyük rahatsızlıklar birikiyor. her yerde, herkeste. insanlar nefret etmeye başladı birbirlerinden. herkes özgürlükten, hoşgörüden bahsederken giderek daha çok tahammülsüz olmaya başladık. insanların görüşleri bize uymuyorsa sadece dalga geçilecek bir malzeme olarak görüyoruz. hayır madem böyle olucaz, oyunun kuralı bu, o zaman ortalıkta "özgürlük, hoşgörü, tarafsızlık" laflarını etmeyeceksin lan puşt. sana sesleniyorum amına koyduğumun evladı, sana. biliyosun kendini. sen hayatında kendi görüşün dışında bi tanesini düşünüp anlamaya çalıştın mı hiç kaypak herif? komidin yerine kullandığın beynini sikeyim senin ben.

bi içimi dökmem gerekiyodu. sen üzerine alınmıyosun, anlaştık mı? lets muv on.

denemek güzel şey. hiç düşünmemeyi denedim önce. yaşamıyormuşsun gibi hiç, senden bağımsız bir dünya dönüp duruyor ve sen biletli bir seyirciden fazlası olamıyorsun. çıkarken o tıridi gözlükleri de teslim edeceksin sike sike. nerden baksan tutarsız, nerden baksan ahmakça. o an ne istiyorsam onu yapayım dedim, o da çok sürmedi, süremedi. insanın isteklerinin sonu yok çünkü ve bir yerden sonra isteklerin sadece seni etkilemekle sınırlı kalmamaya başladığında elin kolun bağlanıyor, durmak zorunda kalıyorsun. anlıyor musun?

neyse, konudan saptık. hiç de uyarmıyosun.

bak şimdi, hiç anlamadığım bir şeyden bahsedicem. bi olay oluyo, insanlar direk ikiye bölünüyo. ya amına koyayım bu kadar mı birbirinizin aynısısınız, bu kadar mı düşünmekten acizsiniz ki sadece ikiye bölünüyorsunuz. herkesin düşüncesi farklıdır lan. bi konu hakkında düşünen insan sayısı kadar farklı görüş çıkması gerekir ortaya. illa ki bir tarafa ait olmak bir zorunluluk mudur? kesinlikle değildir. ama bu hale getirilmiş. insanlar hep ikiye, bakın burası önemli dikkat edin bi daha yazıyorum iki ayrı parçaya bölünüyor. neden böyle oluyor? çünkü bundan çıkar sağlayan birileri var. çünkü bunun ekmeğini yiyen insafsız orospu çocukları var. sağcı, solcu. laik, şeriatçı. dinsiz, dindar. oysa ki bu solcu dediğin adamlar kendi içinde hep aynı mı amına koyim bunların hepsi her görüşte birleşmişler mi? yooo. kendi içlerinde çok büyük sorunları var, kimi solcu gruplar birbirlerini düşman olarak görüyor hatta. ya da sağcı dediğin adamların hepsi birbirini onaylıyo mu? bak tarikatlara hiç gelmiyorum, mezheplerin bile sayısı belli değilken nasıl hepsi aynı düşünüyo olabilir lan, salak mısınız? ama sonuç olarak ne oluyor, ortada sadece iki grup varmış izlenimi oluşturuluyor. sonra bunlar birbirlerine o kadar düşman ediliyor ki insanın gerçekten ağzına almaktan utanacağı şeyleri hiç düşünmeden birbirlerine söyleyebiliyorlar, düşmanlarına yapmayacakları şeyleri birbirlerine yapabiliyorlar. insanlıktan çıkıyorlar resmen. işin en kötü yanı bunu yaparken bi saniye bile düşünmüyorlar.

işte burda uzaylılar devreye giriyor ve dünyanın anasını sikiyorlar, sonra da hepimiz huzura eriyoruz.

yok yok oraya daha gelmemişiz. o zaman "güneşin oğlu" filminde haluk bilginer'in seslendirdiği ülkü tamer şiirinin linkini paylaşıp kaçıyorum ben. bi dakka bile değil, cidden.

Ülkü Tamer - Konuşma






3 Aralık 2012 Pazartesi

Ben Burdayım

Merhaba.
Ben Emir Baş.
Hayatımın farkında olduğum, yani kendi kararlarımı almaya başladığım dönemi başladığından beri kalbimin ve vicdanımın sesine göre hareket ettim. bu duygusal yaklaşımı her zaman mantığımla dengelemeye ve eksik yanlarını kapatmaya çalıştım. çocukluğumdan kalma bir yalan söyleme alışkanlığım olduğunu farkettiğimde 4. sınıftaydım. kendime karşı ilk savaşımı açtım. galibi bendim. hayatımda yaptığım en zor şeylerden biriydi bu mücadele. büyük ve birilerini zor duruma sokacak yalanlar değildi aksine inanılmaz gereksiz ve sebepsiz yalanlardı hepsi.
biraz daha büyüdüm,
 ergenliğe girdim. aşık olduğumu sandım. herkeste olan kutusunun içinde yedek jiletleri olan bu kalemtıraşın yanında yedek jiletle bileğime aşık oldum dediğim kızın baş harfini kazıdım. görünce iğrenç olduğunu söyledi. yıkıldım. hayatım bitti sandım. bitmemiş.
biraz daha büyüdüm.
 insanlara yalan söylemenin ve kandırmanın çok kolay olduğunu gördüm. kendime sahte bir kimlik yarattım. daha çok kadınlara karşı (bu yıllar lisenin başlarına denk geliyor). bu sahte kişiyle bir sürü şey yaşadım. yaşımın bana katacaklarının katlarca fazlasını yaşadım, yuttum. ne bulduysam içtim, ne gördüysem yedim, ne hissettiysem peşinden gittim. dayak yedim. çoğu kez hızlı koşmamdan dolayı çok büyük dayaklardan kurtuldum. arkadaşlar edindim. çok farklı çevrelerden insanlarla tanıştım ve sıkıldım.
biraz daha büyüdüm.
intihar fikrini düşündüm. tanrıtanımazlığı düşündüm. hayır bana göre değildi. çok düşündüm. kendimi bulamadım, tanrımı buldum.
biraz daha büyüdüm.
kitap okumayı ve müzik dinlemeyi hep çok sevdim. kendimi şarkılarda buldum. kitaplarla dünyanın farklı yerlerinde farklı zamanlarında insanlar ne yapmış, nasıl yaşamış bunları öğrendim. okudum çünkü benzer durumlarda ne yapmam gerektiğini anlamak istedim. kendimi hep iyi tanıdım. çok öfkeli anlarım dışında neye nasıl tepkiler vereceğimi hep biliyordum. hayatımın her evresinde etrafımı bitmek bilmez bir açlıkla gözlemledim, yuttum. duyduğum, gördüğüm her şeyi dikkatle dinledim, çözümledim ve kendime bir sonuç çıkarttım. ben hep aç bir gözlemciyim. hayatın kendisini gözlemleyen.
biraz daha büyürken,
bir hastalığa yakalandım. tahmin edilemezdi, herkesi şok etti. en çok da beni. bunu da atlattım. çünkü benim yaşamam gerekiyordu. biraz daha gözlemleyip kendimde hayata atılmalıydım. yaşamalıydım. başkaları, birçok embesil yaşıyorsa ben de yaşamalıydım. ayıp olurdu aileme. ayıp olurdu anneme, babama, kardeşime. abime bu kazığı atamazdım. biliyorum çünkü o da ben üzülmeyeyim diye ölmeyecek.
sakat kalmakla, eksik kalmakla yüzyüze geldim. ama ben yendim. dünyanın kaypak düzenine karşı geldim.
hayatımda hiçbir zaman bilgim dahilinde suçsuz biri benim yüzümden üzülmedi.
insanlar benim yüzümden ufacık bir rahatsızlık duysun istemedim.
bunun karşılığında insanlardan sadece doğuştan sahip olduğum haklara saygı duymalarını bekledim.
çoğu zaman duymadı orospu çocukları.
sınırlarımı çizdim. ne dışına çıktım, ne içine başkasını zorla soktum.
samimiyetsizlikten nefret ettim.
alkolü hep sevdim.
sigaraya hep sempati besledim.
yalnız insanlara saygı duydum.
yaşlılara hep saygı duydum.
haksızlıklara hiçbi zaman sessiz kalmadım, banane demedim. hiçbir şey yapmadıysam içimden
"sizin feriştahınızı sikeyim orospu çocukları!" dedim.
çok küfür ettim, ederim.
"iğrençsiniz ibneler" dedim, çünkü iğrençsiniz.
dünyayı sevmedim, içindeki küçük sahneleri sevdim.
zaman zaman benim de gevşek anlarım oldu.
kendimi toplamasını bildim.
Ben bu iğrenç hayvan topluluğunun bir üyesi olarak;
dünyanın geldiği durumdan nefret ediyorum.
kırık kalpleri ve gururlarıyla diğer insanları da kirleten orospu çocuklarından nefret ediyorum.
öldürmediği ve sakat bırakmadığı ve kadına olmadığı sürece şiddetin her türlüsünü onaylıyorum.
kendi elinden aynı imkanlar olsa yapacağı şeyleri yapamadığı, başkaları yaptığında eleştirenleri sevmiyorum.
olmadığı insanı oynayanları sevmiyorum.

Ben Emir;
nefretimi içimde biriktiriyorum.
nefretimi kendi içime kusuyorum.
içinde boğulmayın diye.
bütün bunlara rağmen
benim hala umudum var
biliyorum ki;
insanların içinde hala bir şeyler var.
ve birgün bu dünya değişecek.

başlıkla ilgili

21 Eylül 2012 Cuma

dalgınlık

nerdeyse her gece aynı şeyleri yapmaya başladım sanırım. ne dinlersem dinleyeyim sonunda neşet ertaş geliyor, afilifilintalar açılıyor.

emire söyledim, dedim bi cümleyi sen yaz diğerini ben, tamamlayalım birbirimizin cümlelerini. bakalım, onu da yaparız bi gün belki.

oluyor, düşünüyorsun illa ki. ya uyumadan önce, ya çayının ilk yudumunu alırken, ya da pazarda karpuz satan adam yine "keseyim mi abi, dene bir" dediğinde. bir yılı geçti senden alıyorum bi kere kes dedim mi be abi, onu de sen bana bi?

oluyor demişim, valla oluyor. bir gün yola çıkıyorsun yine, her zamanki yola. ama sen her zamanki sen değilsin, yolunu değiştiriyorsun, birkaç farklı sokak görüyorsun, yetiyor.

düşünüyorsun illa ki demişim, bazen de düşünmüyorsun. çalan müzikle kulaklarını tıkıyorsun, bi bira daha söylüyorsun, kafanı eğiyorsun. eğiliyor o kafa, kendiliğinden eğiliyor, sanki zaten tek görevi oymuş gibi eğiliyor. kaldırmak istemiyorsun kafanı, bir yudum daha alıyorsun, "karşıdaki kız da zaten çok güzel değil, siktir et." deyip yine eğiyorsun kafayı.

5 Eylül 2012 Çarşamba

kibir

o kadar basit ki aslında. senden önce milyarlarca insan gelmiş, sevmiş, ağlamış, korkmuş, gülmüş, nefret etmiş, ümit etmiş ama hepsi sonunda ölmüş. yani muhtemelen yaşayacağın her şeyi birileri yaşamış, hissedeceğin her şeyi birileri hissetmiş sonra da siktir olup gitmiş bu dünyadan. sıra sende, ne yaparsan yap senin de sıran geçecek ve oyuna tekrar alınmamak üzere dışarıya çıkarılacaksın. geçmiş veya gelecek o milyarlar da önemli değildi sen de değilsin.

durum bu kadar açıkken "kibir" denen şeyin insanoğlunun en belirgin özelliklerinden biri olması nedir peki sizce? insana hiç yapamayacağı şeyleri yapabilecekmiş gibi hissettiren kibir, hırsları uğruna insanı adeta en aşağılık yaratığa dönüştüren kibir, herkesi hor görüp aşağılamayı gereklilik haline getiren kibir. dünyadaki en rezil, en karaktersiz, en orospu çocuğu şey kibir.

yapmayın. nolur yapmayın. neyden bahsettiğimi biliyorsunuz. yalan dünya diyorum, yapmayın.

Neşet Ertaş - Yalan Dünya






30 Ağustos 2012 Perşembe

düzensiz izlenimler

son 1 yılda hayatımdaki düzensizlik ve istikrarsızlık beynime de vurmuş olsa gerek ki uzun zamandır düşüncelerimi toparlayıp belirli bir konu üzerine eğilmekte zorlanıyorum. bu da benim hiç hoşuma gitmeyen bir şey. teşhisi koymak 1 yılıma yakın zamanımı aldı, tedavisinin de kısa sürmeyeceği aşikar.
kendi mükemmel(!) egolarımın varlığını, üzerimdeki etkileri yok olmaya başladıkça farketmem ise büyük şans.
kendi kendime nasıl eziyet ettiğimi, kendimi, kendi çizdiğim sınırlar içerisinde yalnız bıraktığımı şimdi anlayabiliyorum.
yaşadığım ciddi medikal problemler benim bu duruma gelmemdeki en büyük sebep.

hala takıntıları olan bir insanım. hala kendimde gördüğüm sorunlar var. onlarla hep barışık yaşadım. onların hep farkındaydım. hoşuma gitmediler hiç, onlarla ters de düşmedim.

alkolle arayı açmam. pratikte bir çok şeyi değiştiren bu aslında. beynimi uyuşturmak çok mantıklı gelmiyor artık. belki de değerini anlamışımdır, kim bilir.

el yazım gerçekten bok gibi olmasa, kendi günlüğüm olurdu çoktan.
bilgisayar içinde duyguları sıkışmış insanlar olduk hep bu alet yüzünden.
ama ben klavyeyi severim.
klavye delikanlıdır, klavye yalan söylemez, değiştirmez.
en azından bir word belgesinde yalan söyleyemez.
tambılır'larınızda tvitır'larınızda neyi ne kadar söyletiyorsunuz bilemem tabi.
zaten word belgesi candır.

sokaklar çok garip, sokaklar beni hep yordu yalnızken.
o yüzden önüme bakarak yürürüm, çizgilere basmam.
insanların suratlarını, ne giydiklerini, hareketlerini incelemek, hayatları hakkında tahminde bulunmak, ne düşündüklerini tahmin etmeye çalışmak zor oluyor çoğu zaman.
hayal gücüm fena değil, yani zorluk çektiğim kısım tahmin kısmı değil.
ihtimaller insanı yoruyor. yanınızdan yürüyüp giden birinin sadece tipine gıcık olursun bazen veya suratındaki mutsuzluk seni soğutur bir anda o insandan. yani en azından bende böyle olduğu oluyor.
halbuki o insanın neler yaşadığını tahmin etmek neredeyse imkansız.

insanlar çok tuhaf olabiliyorlar. özellikle de kafaları karışıkken.
onları çözmek hiç istemiyorum, merak etmiyorum.
ve bana hiç iyi gelmiyorlar.
kafası karışık insanlardan uzak durmalı.

ve son zamanlarda unuttuğum için kendime sık sık hatırlattığım gerçek şu;
insanlar yalan söyler.
uzun süre abim ve çok yakınımdakiler dışında kimseyle muhattap olmadığım için bu gerçeği göz ardı etmişim.

soğuklar iyice yaklaştı.
sanki soğukta her şey daha güvenli, daha dürüst, daha gerçekçi.
karanlıkta da öyle.

uykunun çok gereksiz bir şey olduğunu düşündüğümü  belirterek yazımı sonlandırmak istiyorum.
yıl olmuş 2012 hala 8 saat uyuyoruz, isviçreli ibnelere güvenim gittikçe azalıyor.

daha soğuk bir havada görüşmek üzere.
30.08.2012  02:30 ~ 03.13

edit: bloğun aşırı boktan görüntüsü için teşekkürlerinizi yeni yazarımız Emre Baş'a iletebilirsiniz.





10 Ağustos 2012 Cuma

sokak

biz 2000lerin kirliliğine tam adapte olamamış bir nesiliz. sokak çocuğuyuz biraz, yeri geldiği zaman da bilgisayar çocukları. biz aldığımız cheetos'ları paketlerinin olduğu kadar yerdik, paketi 2 metre yapıp bir avuç cips koymazdı pezevenkler. biz Max aldığımızda harbiden bedava çıkardı, hatta arka arkaya 2 tane 3 tane bazen. bütün mahalle aynı dondurmadan nasiplenirdi. uludağ kola içerdim ben mesela, daha ucuz daha samimi diye. sulugöz sakızlar vardı, hakikaten yiyince yüzünü ekşitenlerinden. bi gün bi kedi buldum sitede. gidip besledim. hamileydi, sonra doğurdu. 3-4 tane bebeği oldu sevindik. 1 gün sonra okuldan gelip baktım hep durdukları yangın merdivenine, diğer kediler hepsini parçalamış bağırsakları falan duruyor orda. o gün anladım arkadaş kimsenin işine karışmayacaksın her yerin bi rajonu var. yaşadığım sorunlarda abimi kullanmayı hiç ihmal etmedim. dolayısıyla orantısız güç kullanmayı seven bi insanım. okulda Salih diye bi ibne vardı. 2-3 yaş büyük, sarışın. artistlik yapıyodu kantin sırasında. bi gün tostumu düşürdü bu itoğlu it, abime söyledim tabiki. aynı okulda abimiz var kocaman boşuna mı orda amk. bu salak da çok yanlış kişilere bulaşmış tabi. Salih nerden bilsin. Abimle gittik bunların sınıfına, çıktı kapının önüne, abim bir tokat attı ki. hala aklımda. koridorda yankılandı lan. okula yürüyerek gidiyorum her sabah 1. sınıftan beri. bi gün sokakta Ekrem diye bi çocuk var. bunlar da devlet okuluna gidiyorlar, biz özel okula gidiyoruz diye zengin falan zannediyolar. markete gidicem bi gün, kesti önümü bidaha burdan geçmeyeceksin diyor. çok garip gelmişti tabi, babanın sokağı mı amcık, bize ters tabi böyle şeyler. güzelyalı sokaklarının ezan okununcaya kadar tek kralı bizdik. noluyor? söyledim abime. okul yakın, onun arkadaşları da hep yakınlarda oturuyor. okul çıkışı bütün sınıfı toplayıp gelmiş, eller kollar sallanıyor tabi. Ekremciğimin ağzına sıçtılar orda da. 7. sınıf 10 tane velet 4. sınıf bebeleri döverse böyle olur, yazık oldu. aynı Ekremi kapıcının oğluyla, delikanlı çocuklardı sağolsunlar, kapısına kadar sopayla kovalamışlığımız var. annesi gidin diyordu en son. Ataevlerde illk terör hareketlerini başlatan da biziz. 20 milyona almıştık hatırlıyorum 2 tane pompalı boncuklu tabanca. atınca acıtıyor alet, resmen tehlike çocukların eline geçmesi. deli gibi Delta Force oynamış çocukların elinde düşünsene. sokakta her gördüğümüze atar yapıyoruz, özür dilettiriyoruz falan. bi gün bilmediğimiz bi parkta tuttuk silahları çocuklara." sıkıyım mı lan sıkıyım mı " diye artistlik yapıyodu Serdar. sonra ben nasıl gaza geldiysem sıçtım ağızlarına orda, kovalaya kovalaya atıyorum. anneme küfür etti sanki bebeler kötü acıttık. her şeyin sonu oldu tabi. babaları kapımıza geldi, annem sinirlendi, babam çok sinirlendi, silahlarımızı kırdı. terör olayları son buldu mahallede. mahallenin çocukları derin bir oh çekti.

sonra okul falan değişti zaten, basketbola, futbola falan merak sardık. mahalle anıları da son buldu.

31 Mayıs 2012 Perşembe

yeni yazı

Bir şeyler geliyor ama, hadi bakalım.
Ulkemizin genel durumuyla ilgili kendi goruslerimi ayrintili ve saglam bir sekilde yazacagim. Bu yazi kafalardaki hicbir seyi degistirmeyecek ama ben ulkesini seven bir Türk genci olarak icimi rahatlatacagim, uzerime dusen seyi yapmis olacagim, bana gore bu ulkeyi ileriye tasiyacak olan dusuncelerimi anlatmaya calisacagim.
Selametle

edit: vazgeçtim lan yok yazı falan.
edit2: coming soon

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Behzat Ç.'ye dokunma!

bu ülkede bir birçok orospu çocukluğu gördük, her gün görüyoruz. bizi temsil etmesi gereken adamların(!) çok ilginç beyanatlarına her gün şaşırıyoruz. bireyler kimsenin umrunda değil, parası, koltuğu olmadıkça ve işin ilginç tarafı bizim buna iyice alışmamız. burası yaşanmaz bir ülke oldu orası aşikar. şimdi ise yepyeni bir şey, şahsi olarak beni çok sinirlendiren bir şey. Behzat Ç. yi yayından kaldırma çabaları. Peki neden Behzat Ç.? Bu ülke ne diziler gördü. Öldürmediği adam kalmayan, siktir çekmediği devlet birimi olmayan, hiçbir yasa, kanun tanımayan, evlilik dışı ilişki yaşamadığı kadın kalmayan Polat Alemdar(Kurtlar Vadisi) hala televizyondayken, tarihte 16. yüzyılın en güçlü imparatoru olan Kanuni Sultan Süleyman'ı harem manyağı gibi gösteren Muhteşem Yüzyıl hala yayındayken, yoldan geçen genç bir kadına tecavüz edenleri barındıran (Fatmagül'ün Suçu Ne?) gösterilirken, yengesine atlayan Behlül izlenme rekorları kırmışken neden Behzat Ç. kaldırılır ki? Tabiki "Türk aile yapısını bozduğu" için. Türk aile yapısı pazar akşamı 22.00 da televizyon izlemesin, izliyorsa Star TV yi izlemesin. Bu ülkenin insanlarını mal, ehleb yerine koymaktır bu yapılan sadece. Nedir bu tecavüzcülerle, psikopatlarla, kabadayılarla bozulmayan ama polis görevde alkol alınca bozulan aile yapısı? Siksinler öyle yapıyı. Benim ve tanıdığım bir çok insanın televizyonunu açma sebebidir Behzat Ç. Benim televizyondan izlememin tek sebebi reyting denilen saçmalığa destek olmak, pazartesi günleri tekrar izliyorum zaten. Eğer birileri için duruşunu değiştirmediği için, " kimsenin adamı olmadığı " için, alkol aldığı için, kimseye tecavüz etmediği için, yengesine kaynamadığı için yayından kaldırılacaksa Behzat Ç., sikerim böyle ülkeyi. 

15 Mayıs 2012 Salı

7

2 hafta olmuş buralara yazmayalı, adam gibi konuşmayalı.
hayatımda ciddi bi değişiklik yok.
sınıfı geçmeye çabalamaya ve yazımı planlamaya uğraşıyorum.
tamamen kafamda 2 kişilik planladığım gezileri tek başıma yapmakla,
ders çalışmakla ve
çok sevdiğim insanla, abimle geçecek bi yaz olacak umarım.
okumak istediğim onlarca kitap,
yazmak istediğim bir sürü konu,
görmek, hissetmek istediğim bir sürü şey var.
kendimle ilgili çözmem gereken ciddi problemlerim var.
kendimle olan sorunlarımı çözmek için sakin ve uzun bir zaman ihtiyacım var.
geçirdiğim son 20 ayın ne kadar boktan olduğunu gördükçe utanıyorum resmen.
şöyle bi düşünüyorum da;
vay amına koyayım!
"me voici donc seul sur la terre"

28 Nisan 2012 Cumartesi

eyvallah

peki o orospu çocuğunu öldürme fikrime ne diyorsun?
anlamsız. suçu yok.
peki o sürtüğün kafasını asfalta sürterek öldürmek?
hayır, çok kanlı.
istediğim tek şey kan görmek, kendi kanım dahil.
sen iyi değilsin.
siktir git burdan kafamı karıştırıyorsun
zaten yeterince karışık değil mi?
evet belki ama bu daha da sıçmana neden olmamalı.
anlamadım
siktir et.
yani sen şimdi insanları elindeki en doğal hakları kullandıkları için mi yargılıyorsun?
evet.
buna hakkın yok.
biliyorum.
öyleyse yapma.
haklısın. bunları düşününce bende mantıklı olabiliyorum. peki içinde bulunduğum bu boktan zaman için önerin ne?
uyu
uyumak mı?
evet sadece şu bol kıyafetlerini çıkar ve yatağına yat.
o siktiğim saçma rüyaları görmek için mi?
hayır zaman geçirmek için
zaman geçirmek için başka şeyler yaptığım olmuştu
değişiklik iyi gelebilir
sanmıyorum. her şey tamam, aklıma gelen sahnelere rağmen böyle oturmamı mı istiyorsun? hem de o gayet iyiyken.
olduğun adama dön, onun mutluluğu seni mutlu eder.
belki, bi zaman. sikerler, haklısın. bu kadar haklı olma.
sen saçmasın. kendine yakışanı yapmıyorsun.
kendime yakışanı sikeyim sana bi şey olmasın.
eyvallah.

26 Nisan 2012 Perşembe

ismail

öncelikle tüm ismailerden özür diliyorum, bir isim olarak değil bir insan tiplemesi olarak bu isim seçilmiştir.

ismail, ah ismail.
insanı duygu çarpışmalarına, sigara küllüklerine, mide bulantılarına ve her türlü pisliğe bulaştırırsın sen ismail.
yuva yıkan, kenafir gözlüsün.
ulan ibnesin ismail ibne, ibnenin önde gideni, bayrak taşıyanı, hatta flamasını götüne sokanısın ismail.
ayıp ettin ismail.
sen ki kendi halinde bi lavuk olarak;
benden uzaklarda, benden bağımsız.
sevmediğim insan tipi grubuna dahil,
asalak bir yaşam süren organizmanın, tek hücrelinin tekisin ismail.
sen orospu çocuğusun.
ah ismail, yanlış sularda dolaşan ismail.
sen beni bilmiyorsun ismail,
ben senin yaptığını yapmıyorum ismail,
elimdeyken yapmadım artistliği için değil ismail,
yapamadığım için, midem kaldırmadığı için.
lavuksun ismail, lavukların temsilcisisin.
ortadoğu ve balkanların en büyük puştu,
gördüğüm en meymenetsiz suratsın ismail.
bilmezsin sen ismail tek başına 70lik votka bitirip kendini paralamayı,
bilemezsin ismail büyük fırsatları bir insan için sikip atmayı,
bilemezsin ismail yaşadığım bunalımları.
sen çıktığın kızları skor olarak değerlendirirken,
arkadaşlarına anlatmak için severken,
ben kıçımı yırtıyordum ismail neden diye.
ah ismail, sen ve sürtük sevgilin için gördüğüm rüyaları,
yaptığım planları bilemezsin.
götünü sikeyim ismail, yazmıyorum amına koyayım.
siktir git ismail, siktir git.

ismail mutfakta biri mi var?

senin için bi sigara yaktım ismail,
yangın tüpüyle suratını dağıttımı düşündüm.
arabaya atıp kafanı götüne soktuğumu,
sonra da cama kafanı sıkıştırdığımı düşündüm.
ama sen değmezsin ismail buna.
sana bi şarkı yazdım ismail bugün,
içinde küçücük bir lavuk vardı.
lavuk sendin aşkım.
kendime saygım var ismail,
ama bir zaman taptığım kadına küfür etmeyecek kadar değil.
bekleyen ben oldum ismail sana göre,
senin için olayları görebiliyorum ismail, görebiliyorum.
allah'sızsın ismail, bozdun beni.
peki ismail sen biliyor musun sana gelmeden önce bana yalvardığını?
biliyor musun ismail bana, beni neden sevmiyorsun diyerek ağlayan bi kadınla beraber olduğunu?
peki ismail bütün bunların tam 1 hafta içinde olduğunu biliyor muydun?
sıfatsız pezevenk, çakal ibne seni.

ah ismail.
ulan be amına koduğumun çocuğu,
senin attığın adımı sikerim yavşak.
ama yapmıyorum ismail, çünkü gönül adamıyım.
göz çukurlarını siktiğim ismaili, yatacak yerin yok ismail.

peki o zaman son kez ismail,
senin suçun yok aslında.
benim olayım seni sevdiğini sanan o orospuyla ismail.
ama araya girdin, sevmeyenleri ayırdın götveren ismail.
boş kaleye gol atan adam sensin,
mini çakalsın ismail.
ağzını yüzünü siktiğim midesizleri sizi,
görünme bana ismail.
çünkü görürsem üzülürüm.
şükür ki üzülürüm, yanımda güzel bi kız var diye sırıtmam kevaşe ismail.
zor zamanlar bunlar ismail,
ben zor zamanlarda daha çok çalışırım.
bunu babamdan öğrendim ,senin de aklında bulunsun ismail.
görüşürüz ismail,
elbet bir gün görüşürüz.
o gün de sen üzülürsün.
ismail!
sesime gel orospu çocuğu!
seni seviyorum ismail.

selametle



3 Nisan 2012 Salı

madde 81


elimde yazabileceğim bir şey var.
mutlaka bir gün onlar bu zihinden çıkıp harflere bürünecek ama önce alışmalıyım sanırım.
tazeliğin verdiği coşkuyu ve nefreti çok yansıtmak istemiyorum.
kağıda yazmak isterdim,
daha edebi bir şey olurdu.
ama ellerim titriyor,
düzgün yazamıyorum.
hoş olmuyor öyle.
bundan sonraki hayatımla ilgili kesin gözüyle baktığım şeyler var
ve anlık şeyler olduğuna eminim.
hala gerçekçi ve yere sağlam basan biri olabildiğim için şükrediyorum.
düşünüyorum,
okuyorum.
sanki açıklaması kitaplardaymış gibi.
ben doğmadan neredeyse asırlar önce yazılmış kitaplarda bir çözüm bulabilecekmiş gibi.

---

sikerler. bazen fazla abartıyorum sanırım.

24 Mart 2012 Cumartesi

görüşmeyeli çok değişmişsin cumartesi

görüşmeyeli çok değişmişsin cumartesi, kilo mu aldın n'aptın?

bu cumartesi ki, okulun olmadı ama dershane gibi asalak ibnelerle dolu bir yerin varlığıyla beni yoran bir şeydi. ta ki bu güne kadar. ta' amına koyim .

2 yıla yakın bir süre içerisinde her cumartesimi aynı insanla geçirmemden dolayıdır ki, bugün farklı bir cumartesiydi. yalnızlığımı al ulan pezevenk diye yüzüme çarptılar bugün. ben de huzuru evimde, bilgisayarımda boxerımla buldum. evet beyler, pantalon out. gittikçe dedeleşiyorum herhalde ki havaların ısınmasıyla lise çıkışı misali parkları dolduran, şenlendiren çocukların sesleri ve görüntüleri beni çok etkiledi bugün. yazın geldiğini belli etmesiyle insanlardaki hormonal değişiklikler ve yavşaklık, cıvıklık hali de boy gösterdi tabi. mesela bi parkta oturup sigara içerken bir kız kavgasına tanık oldum, anlatamam. böyle yarrak kürek bi olay görmedim ben. sonra sıkıldım gittim çay içtim, mantı yedim. gazete okuyan bi dayıya ne var ne yok gündemde dayko dedim, adam güldü. kim bu liseli amk dedi gözleriyle yemin ederim. benliğimden utandım bi çay daha içtim. sikerler böyle cumartesiyi la. neyse ki abim buralarda akşam saturday night lightz takılırız onu bekler oldum.

bu blogda inanıyorum ki isminin hakkını verecek, noxius da gelip karalayacak bir kaç şey havamızı bulucaz. buralara buralara buralara yaz günü bi tema ayarlamak lazım


23 Mart 2012 Cuma

sarsıntı

şu inişli çıkışlı bi' kaç ayı atlatabilirsem, daha güzel ve net bir kafanın beni bekliyor olacağını umuyorum. 4 yıldır yaptığımı yapmayıp, bugün "yazın hiçbi şartlar altında çalışmamaya" karar veriyorum, ve içmeye çıkıyorum. yaşamak sadece karışık. tabii ki kendinize seçtiğiniz role göre. neyi niye yaptığım konusunda hiçbi fikrim yok ama en çok ihtiyacım olan şeyin insan olması çok garip geliyor bana. çok garip.

hadi miami söyleyelim. evet lan
bağımlılık yapmaması için, yapabileceğiniz bi şey yok

11 Mart 2012 Pazar

farketmek


sadece sıkıntılı olduğumuz zaman yazdığımız doğru, bu düzeni değiştirelim istedik.

bazen sadece küsüyoruz hayata. halı sahada yorulup kenara çekilmek gibi, amaç oyun bozmak değil. bozulmaz da zaten, devam edilir. çünkü golcü adam çekilmez, kaleci çekilmez. o bırakan adam gibiyim, bi el hareketiyle devam edin der, kenara gider. halı sahada koşarken yorulan adamın dramıydı bu, fark ettim ki bağlayamıyorum.

kendi küçük dünyalarından çıkamayan insanlar var aramızda, 'hepimizden biri' böyle kaypak bir insan. biliyorum, tanıyorum sizleri. bazıları da cesaret edip çıktığı zaman, ağır darbeler alıyor. insan beyniyle ilgili bir durum, normalde doğru kabul ettiğiniz şeylere zıt ve mantıklı bir şey farkettiğiniz zaman egonuz ve zihniniz derin bir savaşa gömülüyor. yoruyor bu da sizi. insanlığın ne hallere geldiğini, neler döndüğünü, nasıl kandırıldığınızı ve 'pazifize edildiğinizi' anlıyorsunuz. düşünmediğini, aktif olmadığınızı, size verilen hayatı ve şansı etkin kullanamadığınızı anlıyorsunuz. bir bok olmadığınızı fark ediyorsunuz. böbürlenecek ve kibirlenecek hiçbir şeyiniz olmadığını, yalnızca herkes gibi bir insan olduğunuzu. bir söz gördüm geçen gün, -laz fıkrası anlattı arkadaş çok hoşuma gitti.- neyse, tam hatırlamıyorum şimdi ama özetle insanlara cahilliğin özgüven kattığını anlatıyordu. durum aynen böyle. ilk adımı atabilmek çok önemli, farkındalık. farkındalık. kibirlenecek, övünecek ve başka birinden kendinizi üstün görecek hiçbir şeyinizin olmadığı ve elinizdeki tek gücün beyniniz, fikirleriniz ve inançlarınız olduğunu fark etmek. önemli.