31 Temmuz 2013 Çarşamba

adam hababam koyuyordu

"adamın kafası hep doluydu.
akıp gidecek, otursa su olup dökülecek neler vardı kafasında.
gerçekte 1 yaşanıyorsa, yaşıyorsa kafasında 100 yaşardı o.
adam anlatırdı bol bol, dili ve yüreği döndükçe.
samimiyeti hissettiği yerde anlatmaya çalışırdı.
merak da ederdi hep, karşımdaki ne anlıyor diye.
onun için seçilmiş kelimelerle, kendi ürünü olan "yansımaları" anlatmak çok zordu.
belki de yeni bir dil oluşturmalıydık, kendi kelimelerimizle.
zamanını kötü geçirmedi aslında, kendisine ve çevresine faydalı olmaya çalıştı.
bi takım sebeplerden dolayı belirli noktalarda destek olamadığı insanlara mental olarak bir yol açıp, yardımcı olmaya çalıştı.
anı yaşamıyordu.
ama bu alışılagelmiş kalıp olarak kullanılan anlamda değil.
kafası başka yerdeydi onun.
kendi geleceğini, planlarını, geçmişini yaşıyordu bedeninin bulunduğu her mekanda. 
onun için mekan ve zaman sadece ayrıntıydı.
zihni her an her yerdeydi. 
ve o bedenini gezdirirdi bol bol.
ona bir sigara ikram eder, bir dolaşırlardı.
bedeniyle anlaşmaya çalışırdı.
genelde güzel karşılık almazdı, ama yılmazdı.
seviyordu onu.

"rağmen" leri vardı.
"keşke" lerinden çok daha fazla.
hayatı bilinmeyen "rağmen"lerle doluydu.
ve kendisinin bile sayamadığı psikolojik muharebelerle.
çoğu zaman kendisi bile takip edemeyip, sadece salardı zihnini bulantılarının ve tilkilerinin üzerine.
ne de olsa hep bırakmıştı ve bir şeyler gelişti."

sevginin gücünü ilk farkettiğimde kulaklarım patlarcasına bir sarhoşluğa ve ruhsal baş dönmesine kapıldım. bu dönem; gitgide kendimi tanımam ve kabullenmemin tepe noktalarına da denk gelen bir dönemdir aynı zamanda.
abim bana doğruluğundan emin olmadığım ve umrumda olmadı şekilde Tolstoy'u anlatmıştı. hayatı boyunca yaşamın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışan ve 82 yaşında evini terkedip bir tren istasyonunda donarak ölen, en büyük Rus yazarlardan biri olan bu adam, insan ne ile yaşar sorusuna "sevgi" cevabını vermişti, beni destekleyen bir "taşaklı" bir adam olması da rahatlatıcı tabi.
ben kişisel gelişimci, spirütüalist,poszitif enerjici veya 'secret' cı değilim, karıştırılmasın.
kendi sevgime odaklanmak, kişilerden, bedenlerden, olgulardan ve durumlardan aranıp en temel duygu olan sevgiye kilitlenmekten bahsediyorum.
insanlarda 21. yüzyılında her alanda getirmiş olduğu anlamı "somutlaştırma" ve "daraltma" hastalığından kurtulup, hissedileni apaçık yaşamak ve ona odaklanmak..




kayıp

Vladimir Leonid; sol bacağındaki ilk ağrıyı farkettiğinde evine giden yoldaki uzun sokaklardan birine yeni girmişti. şimdi önünde uzun bir sokak duruyordu. yolun sağ tarafında şehirde aldığı maaşı hakeden ve çalışan tek insan grubu olarak gördüğü belediye işçilerinin açtığı çukurlar vardı. zaman zaman işçilerin koyduğu tahtalara basarak çukurların üzerinden dengesizce geçip gidiyordu. az sonra karşısından gelen bir silüet farketti. yaklaştıkça 25 yaşlarında kendisi gibi genç bir adamın az sonra yanından geçip gideceğini anladı. gece saatlerinde yanından tehlike oluşturabilecek biri geçeceği zaman her zaman yaptığı gibi ellerini iyice paltosunun cebinin derinliklerine soktu, omuzlarını kaldırdı, başını öne eğdi. uzun sarı saçları çenesine kadar dökülüp yüzünün yanlarını kapatıyordu. bu şekilde kendini güvende hissediyordu. o kafasında binlerce vurdulu kırdılı senaryo kurarken adam geçip gitmişti. biraz daha yürüdükten sonra sokağın sonuna gelmişti. bacağındaki ağrıyı tekrar hissetti, hafif aksıyordu. yürümekten çok sıkıldığını farkedip, hızlıca evine gitmek istedi. adımlarını hızlandırıp, daha hızlı ve daha aksak bir şekilde evin yolunu tuttu. az bir yolu kalmıştı. yaklaşık yarım kilometre sonra evinin olduğu sokağa çıkacak olan parka girdi. yol boyunca banklar olan ve iyi aydınlatılmış yürüyüş yolunda yürümeye devam etti. ilerideki banklardan birinin üzerinde dikdörtgen şeklinde bir şey olduğunu farketti. banka doğru ilerledi. onun bir sigara paketi olduğunu ve eğer içinde sigara varsa alıp almayacağını düşünürken; yaklaştıkça onun sadece bir kağıt parçası olduğunu farketti. gidip kağıdı eline aldı.

"Vyacheslav'ın Resim Atölyesi"
 Novinsky Bulvarı No:14

yarın burayı ziyaret etmeye karar verip, kartı yavaşça paltosunun iç cebine koydu.


22 Temmuz 2013 Pazartesi

masa

Bizim masada bira olurdu, şarap olurdu, rakı olurdu, sigara olurdu, çay olurdu.
Bazen de hiçbiri olmazdı. Olmasındı da zaten, bunlar ayrıntı sadece.
Masada insanları birbirine bağlayan sadece kalpten kalbe bir yoldu, görünmeyen.

Bizim masada samimiyet olur.
İnsanları birbirine ve o masaya bağlayan temel şey sevgi olur.
Bizim masada çıkar olmaz, olmayınca çatışmaz da. 
Gözyaşı olur, kahkaha olur. Bunlar arka arkaya gelir.

**

Bizim olayımız budur moruk.
Zaman, mekan eskimiş bi teybin volume ayarlama tuşu gibidir, kayar ayaklarımızın altından.
Stockholm'de uyanırız, St. Petersburg'da kahvaltı eder de geçeriz Manisa'nın bir köyüne. Yeni Zelanda'ya gitmek isterken göt altına giden Servet-i Fünun'cular gibi.
Vegas ışıklarında ağzımızda Jager tadı varken buluruz kendimizi Bambi'de 2 ıslak hamburger yerken.
Ömer Hayyam'ın elinden şarabını kaçırıp Henry Ford'a ikram ederiz. Stalin'in Lucky Strike'ının son dalını alıp Balzac'ın bana pişirdiği kahveyle içerim ben. memur Kovalev'in bir sabah ansızın kaybolan burnu Atılgan'ın cebinden çıkar. 
Meursault vurmaz arabı hatrımız için. 


edit: yazıdaki hataları bi düzeltiver birader.
edit2: yazım hatası mı? hani, nerede? o aynı anda her yola giden kafan yüzünden parçada bütünlükten bahsedemiyoruz fakat emir bey.

7 Temmuz 2013 Pazar

3

kritik saattir 3.30.
gecenin dönüm noktası.
karanlık, çirkin, tehlikeli silüeti düşer şehrin, sokakların.
hayvanlar harekete geçmeye başlar.
3.30 a kadar tepelere tırmanan karanlık, yavaşlar.
kritiktir 3.30
3 sayısı hep ilgimi çekmiştir.
muhafazakar bir ailede büyümenin getirdiği dini bi takım algılar -allahın hakkı 3tür değil lan- da olabilir bunun sebebi, 3'ün tek sayı olması da. tek sayılar gariptir. çift sayılar öyle değil mesela. çift sayılar daha samimi, daha bizden, daha babacan.
çift sayılar abim gibi. güvenilir. tek sayılar ben gibi. daha piç. daha köşeli. tam olarak böyle.
mesela 10'u kim sevmez? 10 tam puandır. 10 sevimlidir.
9 ibnedir.
8 sevimlidir. oval bi kere.
7. tipe bak mınakoyim. tırpan gibi. azrailin elinde tuttuğu boklu şeye benziyor.
10 sensin ağabey, 9 ben.
8 de sensin, 7 ben.
6 ya bak mesela. 6 da sensin lan.
hem bak ters çevirince 9 oluyor. ben oluyorum.
yarasa gibi. ters durunca ben oluyorum. yarasalar geceleri mi ters duruyordu?
yarasaların amına koyayım. -özür dilerim matmazel bazen sadece küfür etmeden duramıyorum-
5 var mesela. 5. yarım. 10 tam, 5 yarım.
sonra 4. dört dörtlük diyolar. bi de 4x4 var. yine faydalı, sevimli.
neyse işte, tek sayılar ve çift sayılar.
7 ye takıldı aklım.
sonrasında da azraile.
saat 03:36.
gecenin karanlığının son anları.
içine dertlerimizi, sıkıntılarımızı, hayallerimizi, sıvılarımızı akıttığımız karanlık sokakların aydınlanmaya başlayacağı saatlere yaklaşıyoruz. bi süre sonra saklanamayacak kötülükler, güneş tüm çıplaklığıyla ortaya serecek her şeyi.
kahvem bitti. sigara yakamıyorum.
durmuyor parmaklarım. uzun zamandır yazamıyordum.
"cümleleler kuramazken dün, bugün sözlükler kusuyorum"
zihnimden odamın her köşesine fışkırıyor düşüncelerim.
saldırıyor hamam böceklerim tüm deliklere ve tekrar geri geliyorlar.
yazıyorum. zihnim akıyor ekrana. parmaklarım, ah benim zayıf parmaklarım. tutmayan ellerim - bi ara -
1 yıl sonra sol elimle ilk sigara içişimi hatırlıyorum.
ilginç bir gecede ilginç bir yazının ortasındayız kardeşim, dostum, sevgilim, matmazel, anne, baba.
beni seven veya herhangi bi sebepten ötürü bu yazıyı hisseden, kimsen.
garip bir an yaşıyorum.
şu son dönemde, kendimi daha çok var ettiğimi hissettiğim şu dönemde, hayatımda en çok sevdiğim şu dönemde, hayatımda en çok kafa yorduğum şu dönemde yazmak çok istedim.
yazamadım. şimdi müzikle birlikte kendimden geçerek yazıyorum.
hamam böceklerim fışkırıyor kulaklarımdan, burun deliklerimden.
dikkat edin, üstlerine basmayın.

-müzik bitti, kahve bitti.
saat 03:46.
ben bitmedim.
daha yeni başlıyoruz.