29 Eylül 2013 Pazar

derinlerde kalanlar

2 aya yaklaşıyor neredeyse bu sarhoşluğa benzer halim. yaşıyor muyum, yaşıyorsam ne yaşıyorum, ne kadar yaşıyorum, bunlara verebilecek cevabım yok. halbuki ben acılarını bile farkındalıklı yaşamakla övünen bir insandım ve şunu da anladım ki geçmişimin neredeyse hiç bir önemi yok. sadece şu an var. ve sonrası. 
bu dönemde tanrıyla inanılmaz alçak bir ilişkim var ve bütün puştluk bende. sık sık ona dua etmeyi biliyorum fakat aklımdaki benim kendimi alçak görmeme sebep olan düşünce şu 
tanrıdan isteyince de istemeyince de doğal sürelerde ve hatta benim çabamla daha hızlı olabiliyorsa bazı şeyler; yani isteyince olacaksa o an olmuyorsa neden isteyeyim? aslında sanılanın aksine dertli insanın şüphesiz tanrıya bağlanması daha zor. aşk nefrete ne kadar yakınsa mutlak bir inanç ile isyan da o kadar yakın bence. 

her gün farklı bir ruh hali içerisindeyim. emin olduğum tek şey sadece makul isteklerim olduğu. normal yürümek ve normal bir sol el. peki bunları kimden istiyorum? 
zaman zaman doktorlardan, zaman zaman tanrıdan. bana bunları vermemekte ısrarcılar. 
kemoterapi denilen bir tedavi yöntemi var. bence modern tıbbın ayıbı. 2013 yılında bir takım kişilerin dünyanın geri kalanıyla taşak geçme şekli. bir insanı yaşarken yavaş yavaş öldürmeye teşebbüs etmekle eşdeğer. 2 yazdır planladıklarımın başıma yıkılmasını izliyorum. daha sonrası yani geleceğim için, benim başıma daha çok iş açan, anlaşamadığım bir şey var kafamda. oraya ne zaman, neden yerleşti bunu bilmiyorum. ama eninde sonunda gidecek. durmakta bu kadar ısrarcı olmasını da anlayamıyorum benim pis bir beynim vardır, örümcekli. 
diyeceğim şu ki dünyadaki düzenle ve insanlarla sorunlarım var ancak yaşamayı bir çoğunuzdan çok seviyorum ve ben yaptığım işlerde üstlerde olmak isterim. yani iyi yaşamalıyım. kast ettiğim maddi bir iyi hal sanılmasın. ben güneşin doğuşundaki sokakların sessizliğini de kaçırmayayım bir festival alanındaki gürültüyü de. insanlari uzaktan izleyip onlara hikayeler, diyaloglar yazayim. sevgilinin gülüşünde dudaklarının kenarlarında aşkı yakalayayım, dostumun derdine ondan çok içim yansın, annemin dizine başımı koyup saatlerce ağlayayım, babamdan öğreneyim çocuk büyütmeyi. güveni ağabeyimin omzunda bulayım. işte ben yaşamayı böyle seviyorum. hal boyle iken bir seylerin beni kisitlamaya calismasi dayanilmaz oluyor. 
peki soruyorum sana;  benim ve sevdiklerimin 1 yildir verdigimiz mucadele yetmedi mi? ne zaman yetecek? daha ne kadar acı gerekiyor? çünkü benim/bizim hala dayanacak gücüm, gücümüz var.