13 Mart 2013 Çarşamba

sen her kimsen

bazen öyle anlar geliyor ki;
dönüp baktığımda arkama,
bu kim diyorum?
kendime çizdiğim sınırlara ve kendime biçtiğim değere ne oldu?
acizliğime yanıyorum,
dalgınlığıma,
gençliğime,
aceleciliğime bakıyorum acıyan gözlerle.

farkediyorum kendimi nasıl bir bataklığa soktuğumu,
çıkış yolumu biliyorum, önümü görebiliyorum.
öyle soğukkanlı,
öyle hesaplanmamış.
ve bir o kadar net bir kaza.

şimdi sen gelsen,
öyle bir çarpsan ki bana;
düşsek beraber, asfaltı yalasak.
dibi görüp, en çirkinini görüp beraber düzeltsek birbirimizi.
beraber yürüsek milyonların kirlettiği pis, bir o kadar da gerçek olan sokaklarda.
ve bir gün gitmek istediğinde, sessizce ayrılsak birbirimizden.
yüzümüzde ufacık gülümseme, vicdan rahatlığının verdiği dayanılmaz hafiflikle süzülsek kendimize doğru.
sen gelsen,
sen her kimsen,
gelsen ve tutsan elimden,
yağmurdan sonra beraber koklasak toprağı,
beraber bağırsak, akıtsak tüm zehrimizi yeryüzüne.
temizlensek.
sen gelsen,
sen her kimsen,
olduğun gibi gelsen.
üzerine ince bi şeyler alıp,
ekmek almaya gider gibi uzaklaşsak bedenlerimizden,
havada tekrar buluşsa ruhlarımız.
tamam olup geri dönsek kusurlu bedenlerimize.

bu kırmızı sularda yüzmesek artık.
ben kafamın içindeki mağaraları dolaşırken,
eşlik etsen bana inceden.
sen her kimsen;
gelsen olacak gibi.
sanki.

5 Mart 2013 Salı

dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür

prensip olarak mutsuz adamlarız. böyle yaşadık, buna alıştık. insanların yanında keyifli olmaya çalıştık. başbaşa kaldığımızda ya sustuk ya içtik ya da tartıştık. pek fazla anlaşamadık. hiç ayrılamadık. karda kışta dolaşmayı sevdik hep. buzda kayıp düşerken tek derdimiz elimizdeki bira oldu. sevdiklerimize sonuna kadar sahip çıktığımızın en büyük kanıtı. çok fazla "ben" diyemedik, pek de sevmedik zaten. "biz" olduk hep. cümlelerimiz genelde çoğul, hep biraz küfürlü oldu. insanın illa bir şeylere anlam yüklemeye ihtiyacı varsa biz birbirimize yükleriz dedik. yükledik. ağırdı ama çok da sorun değildi. ne de olsa çocukken annemin pazardan aldırdığı karpuzu poşetin uçlarından tutup birlikte taşırdık. alışkınız.

kendinden bahsetmek. insanoğlunun iflah olmaz hevesi. anlatamayacağını bilip de çırpınmak, bu böyle olmayacak.