23 Aralık 2012 Pazar

göğe bakma durağı

İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi aferin tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım

                                               
                                                                       Turgut Uyar



22 Aralık 2012 Cumartesi

çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.

bir takım insanlar var, yok yere dünyayı kendilerine zehir ediyorlar.
bu insanlar, anlamıyorlar ki büründükleri kişilikler, sadece ruhlarını sıkıntıya sokuyor.
hissettiğini söyleyemiyor kişi, söylediğini hissetmeye çalışıyor.
halbuki o da farkında bu durumun.
kabul etmek istemiyor kişi durumu.
neden?
kibir

götüne koyayım ben öyle yaşama şeklinin.
başkalarının oluşturduğu ahlak kurallarıyla,
başkalarının kurduğu bir sanat anlayışıyla
ve
başkalarının değer yargılarıyla yaşıyorsun.

kendini kabul etmek için,
kabul ettirmek için.

çünkü sen kendini sevmiyorsun.
ben de seni sevmiyorum.
çünkü sen yalancı bir itin tekisin.
şimdi siktir git burdan.

"Ben sadece bitmiş şeyler için ağlarım oğlum. İyi kötü ayırt etmem, bana bitmiş şeyler ver yeter, bütün gözyaşlarım senin olsun. İstersen senin için de ağlarım çünkü sen de bitmişsin. İçin geçmiş, ruhun çürümüş."

19 Aralık 2012 Çarşamba

actio est reactio

çok şey birikiyor, çok büyük rahatsızlıklar birikiyor. her yerde, herkeste. insanlar nefret etmeye başladı birbirlerinden. herkes özgürlükten, hoşgörüden bahsederken giderek daha çok tahammülsüz olmaya başladık. insanların görüşleri bize uymuyorsa sadece dalga geçilecek bir malzeme olarak görüyoruz. hayır madem böyle olucaz, oyunun kuralı bu, o zaman ortalıkta "özgürlük, hoşgörü, tarafsızlık" laflarını etmeyeceksin lan puşt. sana sesleniyorum amına koyduğumun evladı, sana. biliyosun kendini. sen hayatında kendi görüşün dışında bi tanesini düşünüp anlamaya çalıştın mı hiç kaypak herif? komidin yerine kullandığın beynini sikeyim senin ben.

bi içimi dökmem gerekiyodu. sen üzerine alınmıyosun, anlaştık mı? lets muv on.

denemek güzel şey. hiç düşünmemeyi denedim önce. yaşamıyormuşsun gibi hiç, senden bağımsız bir dünya dönüp duruyor ve sen biletli bir seyirciden fazlası olamıyorsun. çıkarken o tıridi gözlükleri de teslim edeceksin sike sike. nerden baksan tutarsız, nerden baksan ahmakça. o an ne istiyorsam onu yapayım dedim, o da çok sürmedi, süremedi. insanın isteklerinin sonu yok çünkü ve bir yerden sonra isteklerin sadece seni etkilemekle sınırlı kalmamaya başladığında elin kolun bağlanıyor, durmak zorunda kalıyorsun. anlıyor musun?

neyse, konudan saptık. hiç de uyarmıyosun.

bak şimdi, hiç anlamadığım bir şeyden bahsedicem. bi olay oluyo, insanlar direk ikiye bölünüyo. ya amına koyayım bu kadar mı birbirinizin aynısısınız, bu kadar mı düşünmekten acizsiniz ki sadece ikiye bölünüyorsunuz. herkesin düşüncesi farklıdır lan. bi konu hakkında düşünen insan sayısı kadar farklı görüş çıkması gerekir ortaya. illa ki bir tarafa ait olmak bir zorunluluk mudur? kesinlikle değildir. ama bu hale getirilmiş. insanlar hep ikiye, bakın burası önemli dikkat edin bi daha yazıyorum iki ayrı parçaya bölünüyor. neden böyle oluyor? çünkü bundan çıkar sağlayan birileri var. çünkü bunun ekmeğini yiyen insafsız orospu çocukları var. sağcı, solcu. laik, şeriatçı. dinsiz, dindar. oysa ki bu solcu dediğin adamlar kendi içinde hep aynı mı amına koyim bunların hepsi her görüşte birleşmişler mi? yooo. kendi içlerinde çok büyük sorunları var, kimi solcu gruplar birbirlerini düşman olarak görüyor hatta. ya da sağcı dediğin adamların hepsi birbirini onaylıyo mu? bak tarikatlara hiç gelmiyorum, mezheplerin bile sayısı belli değilken nasıl hepsi aynı düşünüyo olabilir lan, salak mısınız? ama sonuç olarak ne oluyor, ortada sadece iki grup varmış izlenimi oluşturuluyor. sonra bunlar birbirlerine o kadar düşman ediliyor ki insanın gerçekten ağzına almaktan utanacağı şeyleri hiç düşünmeden birbirlerine söyleyebiliyorlar, düşmanlarına yapmayacakları şeyleri birbirlerine yapabiliyorlar. insanlıktan çıkıyorlar resmen. işin en kötü yanı bunu yaparken bi saniye bile düşünmüyorlar.

işte burda uzaylılar devreye giriyor ve dünyanın anasını sikiyorlar, sonra da hepimiz huzura eriyoruz.

yok yok oraya daha gelmemişiz. o zaman "güneşin oğlu" filminde haluk bilginer'in seslendirdiği ülkü tamer şiirinin linkini paylaşıp kaçıyorum ben. bi dakka bile değil, cidden.

Ülkü Tamer - Konuşma






3 Aralık 2012 Pazartesi

Ben Burdayım

Merhaba.
Ben Emir Baş.
Hayatımın farkında olduğum, yani kendi kararlarımı almaya başladığım dönemi başladığından beri kalbimin ve vicdanımın sesine göre hareket ettim. bu duygusal yaklaşımı her zaman mantığımla dengelemeye ve eksik yanlarını kapatmaya çalıştım. çocukluğumdan kalma bir yalan söyleme alışkanlığım olduğunu farkettiğimde 4. sınıftaydım. kendime karşı ilk savaşımı açtım. galibi bendim. hayatımda yaptığım en zor şeylerden biriydi bu mücadele. büyük ve birilerini zor duruma sokacak yalanlar değildi aksine inanılmaz gereksiz ve sebepsiz yalanlardı hepsi.
biraz daha büyüdüm,
 ergenliğe girdim. aşık olduğumu sandım. herkeste olan kutusunun içinde yedek jiletleri olan bu kalemtıraşın yanında yedek jiletle bileğime aşık oldum dediğim kızın baş harfini kazıdım. görünce iğrenç olduğunu söyledi. yıkıldım. hayatım bitti sandım. bitmemiş.
biraz daha büyüdüm.
 insanlara yalan söylemenin ve kandırmanın çok kolay olduğunu gördüm. kendime sahte bir kimlik yarattım. daha çok kadınlara karşı (bu yıllar lisenin başlarına denk geliyor). bu sahte kişiyle bir sürü şey yaşadım. yaşımın bana katacaklarının katlarca fazlasını yaşadım, yuttum. ne bulduysam içtim, ne gördüysem yedim, ne hissettiysem peşinden gittim. dayak yedim. çoğu kez hızlı koşmamdan dolayı çok büyük dayaklardan kurtuldum. arkadaşlar edindim. çok farklı çevrelerden insanlarla tanıştım ve sıkıldım.
biraz daha büyüdüm.
intihar fikrini düşündüm. tanrıtanımazlığı düşündüm. hayır bana göre değildi. çok düşündüm. kendimi bulamadım, tanrımı buldum.
biraz daha büyüdüm.
kitap okumayı ve müzik dinlemeyi hep çok sevdim. kendimi şarkılarda buldum. kitaplarla dünyanın farklı yerlerinde farklı zamanlarında insanlar ne yapmış, nasıl yaşamış bunları öğrendim. okudum çünkü benzer durumlarda ne yapmam gerektiğini anlamak istedim. kendimi hep iyi tanıdım. çok öfkeli anlarım dışında neye nasıl tepkiler vereceğimi hep biliyordum. hayatımın her evresinde etrafımı bitmek bilmez bir açlıkla gözlemledim, yuttum. duyduğum, gördüğüm her şeyi dikkatle dinledim, çözümledim ve kendime bir sonuç çıkarttım. ben hep aç bir gözlemciyim. hayatın kendisini gözlemleyen.
biraz daha büyürken,
bir hastalığa yakalandım. tahmin edilemezdi, herkesi şok etti. en çok da beni. bunu da atlattım. çünkü benim yaşamam gerekiyordu. biraz daha gözlemleyip kendimde hayata atılmalıydım. yaşamalıydım. başkaları, birçok embesil yaşıyorsa ben de yaşamalıydım. ayıp olurdu aileme. ayıp olurdu anneme, babama, kardeşime. abime bu kazığı atamazdım. biliyorum çünkü o da ben üzülmeyeyim diye ölmeyecek.
sakat kalmakla, eksik kalmakla yüzyüze geldim. ama ben yendim. dünyanın kaypak düzenine karşı geldim.
hayatımda hiçbir zaman bilgim dahilinde suçsuz biri benim yüzümden üzülmedi.
insanlar benim yüzümden ufacık bir rahatsızlık duysun istemedim.
bunun karşılığında insanlardan sadece doğuştan sahip olduğum haklara saygı duymalarını bekledim.
çoğu zaman duymadı orospu çocukları.
sınırlarımı çizdim. ne dışına çıktım, ne içine başkasını zorla soktum.
samimiyetsizlikten nefret ettim.
alkolü hep sevdim.
sigaraya hep sempati besledim.
yalnız insanlara saygı duydum.
yaşlılara hep saygı duydum.
haksızlıklara hiçbi zaman sessiz kalmadım, banane demedim. hiçbir şey yapmadıysam içimden
"sizin feriştahınızı sikeyim orospu çocukları!" dedim.
çok küfür ettim, ederim.
"iğrençsiniz ibneler" dedim, çünkü iğrençsiniz.
dünyayı sevmedim, içindeki küçük sahneleri sevdim.
zaman zaman benim de gevşek anlarım oldu.
kendimi toplamasını bildim.
Ben bu iğrenç hayvan topluluğunun bir üyesi olarak;
dünyanın geldiği durumdan nefret ediyorum.
kırık kalpleri ve gururlarıyla diğer insanları da kirleten orospu çocuklarından nefret ediyorum.
öldürmediği ve sakat bırakmadığı ve kadına olmadığı sürece şiddetin her türlüsünü onaylıyorum.
kendi elinden aynı imkanlar olsa yapacağı şeyleri yapamadığı, başkaları yaptığında eleştirenleri sevmiyorum.
olmadığı insanı oynayanları sevmiyorum.

Ben Emir;
nefretimi içimde biriktiriyorum.
nefretimi kendi içime kusuyorum.
içinde boğulmayın diye.
bütün bunlara rağmen
benim hala umudum var
biliyorum ki;
insanların içinde hala bir şeyler var.
ve birgün bu dünya değişecek.

başlıkla ilgili