20 Mayıs 2013 Pazartesi

2804 #2

burasıydı. tam olarak 8 gün önce, her şeyin başladığı yer. yavaş hareketlerle çöp konteynırlarının yanına yanaştırdı arabayı. aynı yavaşlıkla motoru durdurdu. elini beline attı, glock 34'ü olması gereken yerdeydi. mermilerini saymayacaktı. en son, yine aynı yerde 7 mermi harcamış olmalıydı, buda hala şarjöründe 10 mermi olduğu anlamına geliyordu. bugün silahını kullanmak istemiyordu. yavaşça kapıyı açtı, ayakkabılarını iyice bağladı. indi, yanındaki büyük depoya yöneldi. tam 8 gün önce yaptığı şeylerin aynısını yapacaktı. aynı sahneyi yaşamak ayaklarından parmak uçlarına kadar bir sıcaklık dalgasının yayılmasına sebep oldu. hayır bi şey eksikti, arabaya hızlıca geri döndü. direksiyona oturup torpido gözünü açtı. iki gün önce aldığı 70lik Olmecayı aldı, kapağını ağzıyla açtı; yaklaşık üçte biri duruyordu. tekiladan büyük bir yudum aldı. yuttu. arkasına yaklandı, içkiyi yavaşça boğazına gönderdi. yavaş yavaş boğazından midesine giden tekilanın boğazında bıraktığı yanma hissi canlı hissettiriyordu ona. ve en sonunda midesindeydi. kalanını da bitirip şişeyi yere attı, indi. hızlı adımlarla depoya döndü tekrar. kapıyı net görebiliyordu, 8 gün önce kırdığı kilidini de. o gün olanlar aklına gelince, beyninde bi yerlerde bi şeyler koptu. hefesi hızlanıyordu, bu ani sinir atağı nereden çıkmıştı? kapıya yaklaştı. durdu. gözlerini kapattı. 2-3 saniye durdu. aniden kapıya şiddetli bi tekme attı. saat 16 civarı olmalıydı, depo hala aydınlıktı. her şey aynıydı. 8 gün öncesiyle. onunla konuşmaya çalıştığı tahta masa, devirdiği tahta iskemle. her şey aynı yerdeydi. ondan önce buraya gelemeyeceğini biliyordu, çünkü hala komadaydı. masaya doğru yürüdü. yerdeki kurumuş kan lekesi, onu rahatlattı. onun en azından bir süre fiziksel olarak ortalıklarda olamayacağını bilmek rahatlatıcıydı. ama beyni hala çalışıyordu. dünyada kendisine rakip olarak görebileceği hatta kendisinden daha zeki insanlar tanıyordu, fakat hiçbiriyle yüzyüze gelmemişti. neden gelsinlerdi ki? anlaşamayacakları ne olabilirdi? ama bu adam farklıydı. bu adam tıpkı onun gibiydi. paylaşamadıkları bir şey vardı. bir kadın. ona dokunduğunu düşünmek ellerinin titremesine yetiyordu. ama hayır, bu olmayacaktı. buna emindi. her şeyini, sahip olduğu her şeyi harcaması gerekse bile buna izin vermeyecekti. sadece 2 mm sola nişan alsa, şu an birasını yudumlayıp sigarasını içiyor olabilirdi huzur içinde. o mermi sadee 2 mm sola gidip, o beyindeki yerini açsaydı eğer, huzura kavuşabilirdi. bunları düşünmekten vazgeçip, almaya geldiği şeyi aramaya koyuldu. aradığı siyah bir sırt çantasıydı. çantayı burada bırakmak zorunda kaldığını ve almaya gelemeyeceğini biliyordu. çünkü çantasının yanında olduğunu kimse bilmiyordu. bulması çok uzun sürmedi. deponun üst katında, aşşağıdan görülen sıralı kapılar vardı. yukarı çıktı. 8 gün önce burda olduğu süre boyunca dikkatini çeken yeşil kapıyı açtığında karşısına çıkmıştı. neden bu odada beklemişti onu? neden bu kadar benziyorlardı? buna hiç anlam veremedi. çantayı aldı. masaya geri geldi. kurumuş kan lekesine yaklaştı iyice, tadına bakmak istiyordu. baktı. bu hareketinin derin bi psikopatlıktan gelip gelmeyeceğini düşündü. sadece merak ettiğine karar verdi. bu herhangi birinin kanı olabilirdi. sadece tat meselesiydi. doğruldu ve hızlıca girdiği kapıdan çıktı. arabada çantayı açtı. bir sürü evrak vardı. bunları tek tek incelemek uzun sürecekti, bu iş muhtemelen abisine kalıyordu. kendi işleri için 1 ay kadar ayrılmaları gerekmişti. bu sırada en azından bu tür ayrıntıları halledip ona destek olabilirdi. çantanın her deliğini ayrı ayrı aradı. işe yarar bi şey yoktu, ama güzel bir sigara tablası buldu. mutlaka işe yarar bi şeyler çıkacaktı bu çantadan. onun büyük planını yakalayabileceği bir şey. çantayı daha rahat bi yerde inceleyecekti. elindeki tablayı açtı. bi sigara yaktı. 8 gün önce kokusunu beğendiği tütündü bu. şimdi çalışacak sakin bir yer bulup, biraz düşünmesi gerekiyordu. o nerdeydi acaba? kestirmesine imkan yoktu. onun nerede olduğunu hiçbir zaman tahmin edemedi. bunu düşünmemeye karar verdi. 5 dakika sonra otoyola çıkmıştı. Stockholm'e yaklaşık 200 km yolu vardı. bu da yaklaşık bir buçuk saatlik bir yolculuk demek oluyordu. hızlandı.

12 Mayıs 2013 Pazar

20 dakika

eğer yaşamak istiyorsa hemen şimdi kusması gerekiyordu.
henüz yeni içmiş olduğu yarım şişe viski kanındaki kemoterapi ilaçlarıyla karıştığında ya şu an olduğu yerde, bir çöp kutusunun yanında ölecekti; ya da komaya girecekti, yoldan geçen biri ambulansı ararsa hastahanede uyanacaktı.
" güzel bir kumar, ben büyük oynarım " dedi, sırıttı.
yaklaşık 20 dakikası kalmış olmalıydı. sonrasını hatırlamayacaktı.
mutluydu.
özgür hissediyordu.
bu çirkin gezegende beynine ve hislerine tecavüz etmelerine izin vermeyecekti daha fazla, ölse de, yaşasa da. kararını vermişti.
tekrar sırıttı.
insanların yavşaklıklarına daha fazla katlanmak zorunda olmaması ihtimali onu mutlu ediyordu.
hastahanede uyansa da, bu zevki kendine tekrar yaşatacaktı.
sadece ilaçları hastahaneden çalmak zor olmuştu.
sabah takım elbiseyle girdiği hastahaneden gece ilaç çalmak garip bir tecrübeydi.
içerideyken o sevmediği banko çalışanının da bilgisayarını tekmelemişti.
bir ses duymasıyla, kafasını kaldırması bir oldu.
bir çift gelmişti, onun olduğu ara sokağa.
" hangi gavat sevgilisini böyle pis bi yere getirir?" diye düşündü.
halbuki dünya bu gavatlarla doluydu.
arada bir onlara bakıyordu.
çok hararetli bir ön sevişme yaşıyorlardı.
 iki sevgili, bir çöp kutusu, kendisini buraya getiren park halindeki 71 model Chevrolet Impala'dan başka hiçbir şey olmayan bu ara sokakta ölme ihtimali, onu heyecanlandırıyordu.
20 dakika geçmiş olmalıydı.
ayağa kalktı.
ışıklar adeta dans ediyordu.
önce birbirlerine yaklaşıp, karışıp, sonra tekrar ayrılıyorlardı.
uzun zamandır koşuyormuş gibi atıyordu kalbi, nefesi hızlandı.
başının arkasından bir kesik açılmışcasına bir ağrı yavaş yavaş öne doğru geliyordu.
vaziyetin çok boktan olduğunu anlaması uzun sürmedi.
anın tadını çıkarmaya karar verdi.
kulaklarında bir basınç hissetti.
sonra tiz bir ses.
bu ses dayanılmazdı.
bağırmaya başladı,
yırtınarak bağırırken kulaklarını tutuyordu.
sesi kesildiğinde, acısı da biraz dinmişti.
çok sürmeden,
biraz sallanarak,
yere yığıldı.

dipnot: yorumlarınız önemlidir. okuyunuz, okutunuz, yorum yapınız.