30 Ağustos 2012 Perşembe

düzensiz izlenimler

son 1 yılda hayatımdaki düzensizlik ve istikrarsızlık beynime de vurmuş olsa gerek ki uzun zamandır düşüncelerimi toparlayıp belirli bir konu üzerine eğilmekte zorlanıyorum. bu da benim hiç hoşuma gitmeyen bir şey. teşhisi koymak 1 yılıma yakın zamanımı aldı, tedavisinin de kısa sürmeyeceği aşikar.
kendi mükemmel(!) egolarımın varlığını, üzerimdeki etkileri yok olmaya başladıkça farketmem ise büyük şans.
kendi kendime nasıl eziyet ettiğimi, kendimi, kendi çizdiğim sınırlar içerisinde yalnız bıraktığımı şimdi anlayabiliyorum.
yaşadığım ciddi medikal problemler benim bu duruma gelmemdeki en büyük sebep.

hala takıntıları olan bir insanım. hala kendimde gördüğüm sorunlar var. onlarla hep barışık yaşadım. onların hep farkındaydım. hoşuma gitmediler hiç, onlarla ters de düşmedim.

alkolle arayı açmam. pratikte bir çok şeyi değiştiren bu aslında. beynimi uyuşturmak çok mantıklı gelmiyor artık. belki de değerini anlamışımdır, kim bilir.

el yazım gerçekten bok gibi olmasa, kendi günlüğüm olurdu çoktan.
bilgisayar içinde duyguları sıkışmış insanlar olduk hep bu alet yüzünden.
ama ben klavyeyi severim.
klavye delikanlıdır, klavye yalan söylemez, değiştirmez.
en azından bir word belgesinde yalan söyleyemez.
tambılır'larınızda tvitır'larınızda neyi ne kadar söyletiyorsunuz bilemem tabi.
zaten word belgesi candır.

sokaklar çok garip, sokaklar beni hep yordu yalnızken.
o yüzden önüme bakarak yürürüm, çizgilere basmam.
insanların suratlarını, ne giydiklerini, hareketlerini incelemek, hayatları hakkında tahminde bulunmak, ne düşündüklerini tahmin etmeye çalışmak zor oluyor çoğu zaman.
hayal gücüm fena değil, yani zorluk çektiğim kısım tahmin kısmı değil.
ihtimaller insanı yoruyor. yanınızdan yürüyüp giden birinin sadece tipine gıcık olursun bazen veya suratındaki mutsuzluk seni soğutur bir anda o insandan. yani en azından bende böyle olduğu oluyor.
halbuki o insanın neler yaşadığını tahmin etmek neredeyse imkansız.

insanlar çok tuhaf olabiliyorlar. özellikle de kafaları karışıkken.
onları çözmek hiç istemiyorum, merak etmiyorum.
ve bana hiç iyi gelmiyorlar.
kafası karışık insanlardan uzak durmalı.

ve son zamanlarda unuttuğum için kendime sık sık hatırlattığım gerçek şu;
insanlar yalan söyler.
uzun süre abim ve çok yakınımdakiler dışında kimseyle muhattap olmadığım için bu gerçeği göz ardı etmişim.

soğuklar iyice yaklaştı.
sanki soğukta her şey daha güvenli, daha dürüst, daha gerçekçi.
karanlıkta da öyle.

uykunun çok gereksiz bir şey olduğunu düşündüğümü  belirterek yazımı sonlandırmak istiyorum.
yıl olmuş 2012 hala 8 saat uyuyoruz, isviçreli ibnelere güvenim gittikçe azalıyor.

daha soğuk bir havada görüşmek üzere.
30.08.2012  02:30 ~ 03.13

edit: bloğun aşırı boktan görüntüsü için teşekkürlerinizi yeni yazarımız Emre Baş'a iletebilirsiniz.





10 Ağustos 2012 Cuma

sokak

biz 2000lerin kirliliğine tam adapte olamamış bir nesiliz. sokak çocuğuyuz biraz, yeri geldiği zaman da bilgisayar çocukları. biz aldığımız cheetos'ları paketlerinin olduğu kadar yerdik, paketi 2 metre yapıp bir avuç cips koymazdı pezevenkler. biz Max aldığımızda harbiden bedava çıkardı, hatta arka arkaya 2 tane 3 tane bazen. bütün mahalle aynı dondurmadan nasiplenirdi. uludağ kola içerdim ben mesela, daha ucuz daha samimi diye. sulugöz sakızlar vardı, hakikaten yiyince yüzünü ekşitenlerinden. bi gün bi kedi buldum sitede. gidip besledim. hamileydi, sonra doğurdu. 3-4 tane bebeği oldu sevindik. 1 gün sonra okuldan gelip baktım hep durdukları yangın merdivenine, diğer kediler hepsini parçalamış bağırsakları falan duruyor orda. o gün anladım arkadaş kimsenin işine karışmayacaksın her yerin bi rajonu var. yaşadığım sorunlarda abimi kullanmayı hiç ihmal etmedim. dolayısıyla orantısız güç kullanmayı seven bi insanım. okulda Salih diye bi ibne vardı. 2-3 yaş büyük, sarışın. artistlik yapıyodu kantin sırasında. bi gün tostumu düşürdü bu itoğlu it, abime söyledim tabiki. aynı okulda abimiz var kocaman boşuna mı orda amk. bu salak da çok yanlış kişilere bulaşmış tabi. Salih nerden bilsin. Abimle gittik bunların sınıfına, çıktı kapının önüne, abim bir tokat attı ki. hala aklımda. koridorda yankılandı lan. okula yürüyerek gidiyorum her sabah 1. sınıftan beri. bi gün sokakta Ekrem diye bi çocuk var. bunlar da devlet okuluna gidiyorlar, biz özel okula gidiyoruz diye zengin falan zannediyolar. markete gidicem bi gün, kesti önümü bidaha burdan geçmeyeceksin diyor. çok garip gelmişti tabi, babanın sokağı mı amcık, bize ters tabi böyle şeyler. güzelyalı sokaklarının ezan okununcaya kadar tek kralı bizdik. noluyor? söyledim abime. okul yakın, onun arkadaşları da hep yakınlarda oturuyor. okul çıkışı bütün sınıfı toplayıp gelmiş, eller kollar sallanıyor tabi. Ekremciğimin ağzına sıçtılar orda da. 7. sınıf 10 tane velet 4. sınıf bebeleri döverse böyle olur, yazık oldu. aynı Ekremi kapıcının oğluyla, delikanlı çocuklardı sağolsunlar, kapısına kadar sopayla kovalamışlığımız var. annesi gidin diyordu en son. Ataevlerde illk terör hareketlerini başlatan da biziz. 20 milyona almıştık hatırlıyorum 2 tane pompalı boncuklu tabanca. atınca acıtıyor alet, resmen tehlike çocukların eline geçmesi. deli gibi Delta Force oynamış çocukların elinde düşünsene. sokakta her gördüğümüze atar yapıyoruz, özür dilettiriyoruz falan. bi gün bilmediğimiz bi parkta tuttuk silahları çocuklara." sıkıyım mı lan sıkıyım mı " diye artistlik yapıyodu Serdar. sonra ben nasıl gaza geldiysem sıçtım ağızlarına orda, kovalaya kovalaya atıyorum. anneme küfür etti sanki bebeler kötü acıttık. her şeyin sonu oldu tabi. babaları kapımıza geldi, annem sinirlendi, babam çok sinirlendi, silahlarımızı kırdı. terör olayları son buldu mahallede. mahallenin çocukları derin bir oh çekti.

sonra okul falan değişti zaten, basketbola, futbola falan merak sardık. mahalle anıları da son buldu.